HUKUK GENEL KURULU
2017/44 E.
2019/508 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki "maddi ve manevi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 18.05.2011 tarihli ve 2009/639 E., 2011/245 K. sayılı karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 27.06.2013 tarihli ve 2012/5774 E., 2013/13648 K. sayılı kararı ile:
"…Davacı vekili, müvekkilinin İstanbul'dan turla Mısır'a yapacağı seyahata katılmak için davalı şirketin Ankara-İstanbul seferini yapan uçağa bindiğini, uçağın İstanbul Atatürk Havalimanı'na indiğinde valizlerini bulamadığını, davalı şirket yetkililerinin valizlerin Moskova uçağına konulduğunu, kendisinin Mısır'a gitmesini valizlerin arkadan gönderileceğinin bildirdiğini, Mısır'a vardığında bagajının gelmemiş olduğunu öğrendiğini, davalı şirket yetkililerini aradığında bagajın Türkiye'de teslim edileceğinin söylendiğini, bu aramalar nedeniyle masraf yaptığını, zorunlu giysi almak zorunda kaldığını, tatilinin stres altında ve moral bozukluğuyla geçtiğini, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla tur bedeli olarak 500,00 TL, zorunlu ihtiyaçlara yönelik harcama bedeli olarak 400,00 TL ve telefon fatura bedeli 100,00 TL olmak üzere 1.000,00 TL maddi, 10.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davaya konu taşımanın yurtiçi taşıma olduğunu Varşova Konvansiyonu'nun 22.maddesi uyarınca davalının sorumluluğunun yolcunun 20 kg serbest bagaj taşıma hakkı olduğu dikkate alındığında, her kilo için 20 Amerikan Doları üzerinden 400 USD olduğunu, davacıya 400 USD karşılığı 587,00 TL ödeme teklif edildiğini, ancak davacının bu ödemeyi kabul etmediğini, seyahat bedeli olarak talep edilen 500,00 TL'lik tutarla bagajın geç teslimi arasında illiyet bağı bulunmadığını, telefon faturalarının talep edilemeyeceğini, manevi tazminatın şartlarının oluşmadığını, ayrıca uygulanacak protokollere göre manevi tazminat hakkının bulunmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davalı şirketin davacının yaptığı telefon gideri ile zorunlu olarak alınan giysi bedelini ödemek zorunda olduğu, ancak zorunlu ihtiyaç olmayan harcamaların bedelini istemeyeceği, seyahat tamamlanmış olduğu için tur bedelini zaten ödemek zorunda olduğundan tur bedelini isteyemeyeceği, davacının dinlenme, gezi amacıyla gittiği Mısır'da ilk günden itibaren üzerindeki giysiyle kalması ve bagajının arkasından gönderileceğinin belirtilmesine rağmen gönderilmemesinin davacıda moral çöküntüsüne yol açtığı, stres içinde seyahati tamamladığı, davalının eylemi ile bu zarara neden olduğu, BK 49. maddesi gereği davacının sosyal ve ekonomik durumu, hal ve mevkiinin icabı tarafların olaya katkısı dikkate alınarak uygun tazminata hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 2.000,00 TL manevi tazminat, 100,00 TL telefon görüşme ücreti, 400,00 TL zorunlu gider bedeli olmak üzere toplam 2.500,00 TL tazminatın temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
Karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı ...O. vekilinin aşağıdaki bendin dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Dava, hava taşıma sözleşmesinden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Bu sözleşme kapsamında yolcunun gideceği yere ulaştırılması yanında yolcu beraberindeki eşyaların taşınması da yer almaktadır. Bu husus uluslararası kurallarla belirlenmiş ve maddi tazminat bakımından özel düzenlemelere gidilmiştir. Manevi tazminat açısından ise işin çözümü Milli Kanunu olan Borçlar Kanunu'nun ilgili hükümlerine kalmaktadır. Öncelikle belirtmek gerekir ki, Borçlar Kanunu'nun 98/2 fıkrasında "haksız fiillerden mütevellit mesuliyete müteallik hükümler kıyasen akde muhalif hareketlere de tatbik olunur" hükmü yer almakta, bu hükümle sözleşmeye aykırı davranışlar nedeniyle de manevi tazminata hükmedilebileceği kabul edilmektedir. Ancak, salt sözleşmeye aykırılığın varlığı manevi tazminat isteminin kabulü için yeterli olmayıp, aykırılığın niteliğinden veya özel hal ve şartlar nedeniyle aynı zamanda davacının kişilik haklarının Medeni Kanunun 24. maddesi anlamında zedelenmesi ve bu nedenle bir yönüyle de BK. m. 41. anlamında haksız eylem niteliği taşıması gerekir. Bu açıklamalardan sonra somut olaya gelindiğinde, davacının tur boyunca giymeyi planladığı kıyafetlerinin kaybı nedeniyle BK'nun 49'ncu maddesindeki koşulların oluşmadığı göz önünde tutularak davacının manevi tazminat isteminin tümden reddi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi yerinde görülmediğinden kararın bu nedenle davalı yararına bozulması gerekmiştir…"
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, havayolu ile yolcu taşıma sözleşmesinden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili; müvekkilinin İstanbul'dan Mısır'a yapacağı seyahat için davalı şirketin Ankara-İstanbul seferini yapan uçağına bindiğini, uçağın İstanbul Atatürk Havalimanına indiğinde valizlerini bulamadığını, davalı şirket yetkililerinin valizlerin yanlışlıkla Moskova uçağına konulduğunu, kendisinin Mısır'a gitmesini ve valizlerinin arkadan gönderileceğinin belirtildiğini, Mısır'a vardığında bagajının gelmemiş olduğunu öğrendiğini, davalı şirket yetkililerini aradığında bagajın Türkiye'de teslim edileceğinin söylendiğini, bu aramalar nedeniyle masraf yaptığını, zorunlu giysi almak zorunda kaldığını, zorunlu olarak kullandığı ilaçlarını kullanamadığını, tatilinin stres altında ve moral bozukluğuyla geçtiğini, valizinin teslim edildiğinde açılmış olduğunu ve özel eşyalarının karıştırıldığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00TL maddi tazminat ile 10.000,00TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili; davaya konu taşımanın yurtiçi taşıma olduğunu, Varşova Konvansiyonu'nun 22. maddesi uyarınca müvekkilinin sorumluluğunun yolcunun 20 kg serbest bagaj taşıma hakkı karşısında 400,00 USD olduğunu, davacıya 400,00 USD karşılığı 587,00TL ödeme teklif edildiğini, ancak davacının bu ödemeyi kabul etmediğini, seyahat bedeli olarak talep edilen 500,00TL'lik tutarla bagajın geç teslimi arasında illiyet bağı bulunmadığını, manevi tazminatın şartlarının oluşmadığını, ayrıca uygulanacak protokollere göre de davacının manevi tazminat hakkının bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; davalı şirketin davacının yaptığı telefon gideri ile zorunlu olarak alınan giysi bedelini ödemek zorunda olduğu, ancak zorunlu ihtiyaç olmayan harcamaların bedelini istemeyeceği, seyahat tamamlanmış olduğu için tur bedelini zaten ödemek zorunda olduğundan tur bedelini davalıdan isteyemeyeceği, davacının dinlenme ve gezi amacıyla gittiği Mısır'da ilk günden itibaren üzerindeki giysiyle kalması ve bagajının arkasından gönderileceğinin belirtilmesine rağmen gönderilmemesinin davacıda moral çöküntüsüne yol açtığı, eşyanın kaybından çok davacının eşyalarını kullanamaması, bu tatili fotoğraflayamaması ve bir daha tekrarlanamayacak kişisel öneme sahip anların kaybolması ve bunun ruh bütünlüğünde yarattığı sarsıntı nedeniyle BK 49. maddesi gereği davacının sosyal ve ekonomik durumu, hal ve mevkiinin icabı tarafların olaya katkısı dikkate alınarak manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 2.000,00TL manevi tazminat, 100,00TL telefon görüşme ücreti, 400,00TL zorunlu gider bedeli olmak üzere toplam 2.500,00TL tazminatın temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında yer alan gerekçelerle manevi tazminat yönünden bozulmuştur.
Yerel mahkemece, önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacı yararına dava tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (BK) 49. maddesinde belirtilen manevi tazminat koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği gibi, borçlunun ifa etmekle yükümlü olduğu borcunu yerine getirememesi durumunda borca aykırılık meydana gelmektedir. Borca aykırı davranan kişi, bu davranışı ile neden olduğu zararı tazmin etmekle yükümlü olup, işbu yükümlülük neticesinde doğan sorumluluğa, borca aykırı davranıştan doğan sorumluluk denilmektedir. Sorumluluk bu anlamıyla tazminat borcunun kaynağıdır (Oğuzman, M. Kemal/ Öz, Turgut; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 2006, s. 14).
Somut olaya uygulanması gereken 818 sayılı BK'da borca aykırılıktan doğan sorumluluk nedeniyle manevi tazminat ödeneceğine ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Sözleşmeye aykırılık tek başına manevi tazminat gerektirmez ise de, özel hâl ve şartlarda davacının kişilik haklarının zedelenmesi hâlinde haksız fiilin neticelerini doğurmakta ve manevi tazminat gerektirmektedir.
818 sayılı BK'nın 98/2. maddesi gereğince haksız fiillere müteallik hükümler kıyasen sözleşmeye aykırı hareketlere de uygulanır. Borca aykırı herhangi bir davranışın, alacaklının kişilik haklarının zedelenmesine neden olması mümkündür. Borcun zamanında veya hiç yerine getirilmemesi nedeniyle meydana gelen olaylarda duyulan acı, üzüntü ile borca aykırı davranışta bulunan borçlunun eylemi arasındaki nedensellik bağının nasıl kurulacağı önem taşımaktadır. Zira kural olarak bir para borcunun ödenmemesi alacaklının kişilik hakkını ihlal etmemekte ise de bunun neticesinde gelişen olaylar bu hakkı ihlal edebileceğinden nedensellik bağı burada kurulabilmektedir.
Bu genel açıklamalardan sonra taşıyıcının, havayolu ile yolcu taşıma sözleşmelerinde hukuki sorumluluğunun açıklığa kavuşturulmasında yarar vardır.
Somut olayda davacının bagajı Ankara'dan İstanbul'a yapılan seyahat sırasında kaybolduğu için 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanunu (TSHK) uygulanacaktır. 2920 sayılı TSHK'nın 106. maddesi gereğince, bu Kanun'da hüküm bulunmayan hâllerde uluslararası anlaşma hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. Bu durumda davalı taşıyıcının sorumluluğunun sınırlandırılması hususu 2920 sayılı TSHK'da düzenlenmediği için 22.05.2009 tarihinde yapılan dava konusu taşımaya 2920 sayılı TSHK'nın 106. maddesinin yaptığı atıf nedeni ile 2073 sayılı Kanunla kabul edilen Uluslararası Hava Taşımalarına İlişkin Bazı Kuralların Birleştirilmesi Hakkındaki Varşova Konvansiyonu ve onu değiştiren Lahey Protokolü hükümleri ile yine onu değiştiren 4 numaralı Montreal Protokolü hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.
Ayrıca bu Konvansiyon ile kurulan yolcu ve bagaj sorumluluk sisteminin günümüz şartlarına uygun hâle getirilmesi amacıyla hazırlanan "Hava Yoluyla Uluslararası Taşımacılığa İlişkin Belirli Kuralların Birleştirilmesine Dair Sözleşme-Montreal Konvansiyonu" ülkemiz tarafından 28.05.1999 tarihinde imzalanmış olup, ancak anılan Konvansiyon 26.03.2011 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Dolayısıyla eldeki davada Montreal Konvansiyonu hükümleri değil olay tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Varşova Konvansiyonu'nun 4 numaralı Montreal Protokolü ile değişik hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.
Bu noktada Varşova Konvansiyonu'nun 4 numaralı Montreal Protokolü 19. maddesi; "Taşıyıcı, hava taşımasındaki yolcu, bagaj veya eşyanın gecikmesinden doğan zarardan, sorumlu olacaktır" düzenlemesini haizdir. Gecikme, en yalın hâliyle, borçlunun edimini ifa etmesi gereken zaman diliminden daha uzun sürede ifa etmesi olarak tanımlanabilir. Bir başka anlatımla gecikme, alacaklının, borçlusunun borcunu ifa etmesini bekleme hakkını haiz olduğu zaman ile, borcun borçlu tarafından fiilen ifa edildiği zaman arasında kalan süreyi ifade eder (Sözer, Bülent; Havayolu ile Yük Taşıma Sözleşmesi, İstanbul, 2009, s. 211). Gecikmeden doğan zarar da, alacaklının, borçlunun edimini geç ifa etmesinden dolayı uğradığı zarardır. Gecikme nedeniyle ortaya çıkan zararın, maddi nitelikte bir zarar olabileceği gibi manevi nitelikte bir zarar olması mümkündür (Ülgen, Hüseyin; Hava Taşıma Sözleşmesi, İstanbul 1987, s.185).
Diğer taraftan, 2920 sayılı TSHK'da da uluslararası anlaşmalara uygun olarak benzer düzenlemeler getirilmiş olup, taşıyıcıya taşıma nedeniyle iki türlü sorumluluk öngörülmüştür. Bunlardan biri taşıyanın yolcu ve bagaj ile ilgili zarar sorumluluğu, diğeri de üçüncü kişilere karşı sorumluluğudur.
Kanun'da, kaza nedeniyle, yolcunun hava aracında veya iniş veya biniş sırasında ölmesi veya herhangi bir bedeni zarara uğraması hâlinde taşıyıcı sorumlu tutulmuştur. Yolcunun uğradığı bu zarardan doğan sorumluluk yanında bagaj veya yükün uğradığı zarar ile gecikmeden doğan zarardan da taşıyıcı sorumludur.
Taşıyıcı, ayrıca hava yolu ile yaptığı yolcu, bagaj veya yükün taşınmasında gecikmeye neden olmuş ve bundan bir zarar doğmuşsa bu zarardan da sorumlu bulunmaktadır ( TSHK m. 122 ).
Taşıyıcının yukarıda belirtilen sorumluluklarından kurtulabilmesi için kendisinin ve adamlarının zararı önlemeye yönelik bütün tedbirleri aldıklarını veya bu tedbirleri alma olanağının bulunmadığını ispat etmesi gerekir ( TSHK m. 123 ).
Esasen, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun (TTK) "Seferin gecikmesi" başlığını taşıyan 801. maddesinde de hareketin gecikmesi hâlinde yolcunun zarar ve ziyan talep edebileceği hükme bağlanmıştır.
Gerek Varşova Konvansiyonu'nun 4 numaralı Montreal Protokolü gerekse 2920 sayılı TSHK'da gecikme durumunda uğranılan zararlardan taşıyıcının kural olarak sorumlu olduğu belirtilmiş olsa da, uğranıldığı iddia olunan zararın (hasarın) manevi zararları da kapsadığı noktasında açık bir hüküm bulunmamaktadır. 818 sayılı BK'da da borca aykırılıktan doğan sorumluluk nedeniyle manevi tazminat ödeneceğine dair bir hüküm olmaması nedeniyle 818 sayılı BK'nın 98. maddesi delaletiyle aynı Kanun'un 49. maddesinin olaya uygulanması gerekir.
818 sayılı BK'nın 49. maddesi ile ilgili açıklamalarda bulunmadan önce 4721 sayılı TMK'nın 24. maddesine değinmekte yarar vardır. Bu maddede; "Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir. Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır." hükmü yer almaktadır.
818 sayılı BK'nın "Şahsî Menfaatlerin Haleldar Olması" başlıklı 49. maddesinde ise; "Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir. Hâkim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır. Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir." düzenlemesine yer verilmiştir.
TMK'nın 24. ve 818 sayılı BK'nın 49. (6098 sayılı TBK, m. 58) maddeleri ile koruma altına alınan kişilik hakları, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru, sır alanı, mesleki itibarı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir.
Görüldüğü üzere, 818 sayılı BK'nın 49. (6098 sayılı TBK, m. 58) maddesi gereğince kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir.
Burada kural olarak doğrudan doğruya zarar görme koşulu aranmaktadır. Ancak kişilik değerlerinin kapsam ve çerçevesi, yerleşik değer yargılarına ve yaşam deneyimine bağlı olarak belirlenmelidir. 818 sayılı BK'nın 49. maddesi genel bir düzenleme olup, öngördüğü koşullar gerçekleştiğinde, ruhsal uyum dengesi sarsılanın, kişilik değerlerine saldırı nedeniyle manevi tazminat isteyebilmesi olanağı vardır.
Manevi tazminat isteminin temelinde, davalının haksız eylemi yatmaktadır. Bilindiği üzere haksız eylemin unsurları hukuka aykırı fiil, kusur, zarar ve fiil ile zarar arasında illiyet bağı bulunmasıdır.
Öte yandan, kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir ise de, hâkimin özel hâlleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarı, adalete uygun olmalıdır. Hâkim manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumları da dikkate almalıdır.
Yapılan tüm açıklamalardan sonra somut uyuşmazlığa gelindiğinde; turla Mısır seyahatine gidecek olan davacının davalı şirkete ait uçakla Ankara'dan İstanbul'a uçtuğu, Ankara'da verdiği bagajının İstanbul'da kendisine teslim edilemediği, davalı şirket görevlilerinin bagajın Moskova uçağına konulduğu için kendisine teslim edemeyeceklerini ancak Moskova'dan geri getirtilip seyahate gideceği yere ulaştırılacağını söyledikleri, bunun üzerine davacının Mısır'a uçtuğu, indiğinde bagajının gönderilmemiş olduğunu öğrendiği, davalı şirkete ulaşıp bagajının akıbetini öğrenmek için seyahati boyunca emek ve mesai harcadığı, bagajında kullandığı ilaçları, el kamerası ve seyahat için gerekli diğer kişisel eşyalarının bulunduğu, bagajında bulunan ilaçlarını kullanamadığı ve seyahatini el kamerası ile kayıt altına alamadığı, bagajın davacıya Türkiye'ye döndükten çok sonra teslim edildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca bagajın teslim edildiği sırada tutulan tutanak ile valizin kilit sisteminin kırıldığı ve eşyalarının karıştırıldığı tespit edilmiştir.
Davacının dinlenme, eğlenme ve tatil amacıyla gittiği Mısır'da ilk günden itibaren üzerindeki elbiseyle kaldığı ve bagajının gönderileceğinin belirtilmesine rağmen gönderilmediği, tatil sırasında antidepresan ilaçlarını kullanamadığı ve bir daha tekrarlanamayacak kişisel öneme sahip anları kamerası ile kayıt altına alamadığı, tüm bu hususlar nedeniyle davacının huzur içinde tatil yapmaktan çok bagajına ulaşabilme çabasıyla ve giderek artan stres içinde seyahati tamamladığı aşikardır. Bagajın Türkiye'ye döndükten çok sonra teslim edilmesi ve valizin kilit sisteminin kırılarak eşyalarının karıştırılmasının da davacının kişilik haklarını ihlal ettiği ortadadır.
Bu nedenle bu tür gezilerden beklenen amaç ve yukarıda bahsedilen hususlar dikkate alındığında davacının seyahati boyunca yaşadığı çöküntünün elem ve ızdıraba dönüştüğünün ve davacının kişilik haklarını zedelenmesi nedeniyle 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 49. maddesinde belirtilen manevi tazminat koşullarının gerçekleştiğinin kabulü gerekmektedir.
Hâl böyle olunca, davalının eyleminin davacının kişilik haklarını zedelediğini ve 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 49. maddesinde belirtilen manevi tazminat koşullarının gerçekleştiğini kabul eden direnme kararı yerindedir.
Ne var ki, Özel Dairece manevi tazminat miktarı yönünden bir inceleme yapılmadığından bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun olup, davalı vekilinin hükmedilen manevi tazminat miktarına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, miktar itibariyle karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 02.05.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.